Moda Kültürü Yeniden Şahlanıyor





 Coşkuyla beklediğimiz bahar mevsimi, yenilenme hissini de beraberinde getiriyor. Ve evet, bahar güneşinde parlamak asla olmadığı kadar keyifli. Bu enerji ve coşku, moda endüstrisinde de etkilerini göstermeye başladı.


Boucheron Spring Colors kampanyasıyla renkleri ve iyimserliği anımsatan bir seriyle bahar mevsimini kutluyor. Alexa Chung, Nour Arida, Hannah Quinlivan ve Youn-jung Go şeklinde adların yer aldığı kampanya, yaşamın her anının keyfini çıkarmaya bir açık davet aslen.


Boucheron'un canlı kampanyası, Quatre koleksiyonundan parçalar içeriyor. İkonik seri, kullanıcılara yoldam açısından oldukça yönlülük sunarak her gardıroba ahenk sağlamasıyla öne çıkıyor. 


Coşkuyla beklediğimiz bahar mevsimi, yenilenme hissini de bununla beraber getiriyor. Ve evet, bahar güneşinde parlamak asla olmadığı kadar keyifli. Bu enerji ve coşku, moda endüstrisinde de etkilerini göstermeye başladı.


Boucheron Spring Colors kampanyasıyla renkleri ve iyimserliği anımsatan bir seriyle bahar mevsimini kutluyor. Alexa Chung, Nour Arida, Hannah Quinlivan ve Youn-jung Go benzer biçimde adların yer aldığı kampanya, yaşamın her anının keyfini çıkarmaya bir açık davet aslına bakarsak.


Boucheron'un canlı kampanyası, Quatre koleksiyonundan parçalar yer alıyor. İkonik seri, kullanıcılara yoldam açısından fazlaca yönlülük sunarak her gardıroba ahenk sağlamasıyla öne çıkıyor. 


Grosgrain elmas serisi, Clou de Paris' ve Double Godron'ın dahil olduğu Boucheron Quatre koleksiyonu her vakit, her yerde, tek tek yada birlikte tercih edilerek fazlaca yönlü bir kullanım imkanı sunuyor. Koleksiyonun ruhu, her bir grubun benzersizliği ile de göz kamaştırıyor.


Boucheron Spring Colors kampanyasında, marka elçilerinin dev, gerçek boyutlu takılarla esin verici bir halde oynadıkları da görülebiliyor. Her bir mücevher parçası, sevinçli bir kutlamayı çağrıştırarak baharı şık bir halde karşılamaya çayır ediyor.


Stil ve zevk anlayışını net halde ortaya koyan aksesuarların başında gelir saatler. Kalite, el işçiliği ve güzel duyu olmak suretiyle üç önemli başlığı da aynı çatında altında toplayan Richard Mille ise uzun yıllardır sektörü şekillendirmeye devam ediyor. Elbette kendini geliştirip ileriye taşımaya da…


Dört yıllık bir çalışmanın ürünü olan yeni saati RM 47 Tourbillon da bu yönünü kanıtlayan en güncel örneği. Samuray zırhına olanak tanımak adına tamamen el emeğiyle hazırlanan ve Japon kültürünün değişik yönlerini gözler önüne seren saat, Samuray ahlaki kurallarını yansıtan bushido ruhuyla bezenmiş 3N sarı altınla yaşam buluyor. Söz mevzusu motifi olduğunda ise yine ilham almış olduğu toprakları ziyaret ediyor ve Japon akçaağaç yaprağını merkezine alıyor. RM 47 Tourbillon’un sahip olduğu pek fazlaca detay, bushido ruhunu simgeleyen Asano klanına da atıfta bulunuyor. Bu model ile birlikte sanat ve spiritüelliği bir araya getiren Richard Mille, geleneksel Japon sanatlarının ve Samuray ilkelerinin takipçisi olan Formula 1 dünya şampiyonu Fernando Alonso’yu da kampanyanın yüzü olarak seçiyor.


Gabrielle “Coco” Chanel’in şansa inanması akıl alır benzer biçimde değil. Kendi yolunu çizmiş, karakteri ve vizyonuyla kendine yer edinmiş bu becerikli iş kadını, demek nice badireli hayatında elde etmiş olduğu sansasyonel başarısına açıklama getirmekte zorlanıyor, soruların cevaplarını totem yapmış olduğu rakamlar ve astrolojide arıyordu. Anlaşılan kendine güvenmekten ziyade inanmayı seçmişti ve bir tek da değildi; mantıkla açıklanamayan yeteneğine iman etmiş başkaları da vardı. Şapka tasarlayarak çıkmış olduğu moda yolculuğunda takvimler 1932’yi gösterdiğinde o çoktan yaşayan bir haute couture ve parfüm efsanesine dönüşmüştü. Ancak büyük bir sorun vardı; Avrupa kıtası Birinci Dünya Savaşı’nı geride bırakmış, şimdi de Büyük Buhran yüzünden yoksulluk, işsizlik ve enflasyonla mücadele ediyordu. Zor zamanların yaratıcılığı perçinleyeceğini düşünen ve durgun sektörü canlandırmak isteyen London Diamond Corporation, müthiş bir inisiyatifle Gabrielle Chanel’e mücevher koleksiyonu hazırlama teklifi götürdü. Snop sosyeteyi imitasyon incileriyle tiye almasıyla malum tasarımcı, koleksiyonu tanıttığı metinde; “Finansal kriz döneminde eğlence unsurları aslolan değerlerine indirgenir ve otantik olana gereksinim doğar. Pırlantaları seçtim zira en küçük boyutlarda en büyük kıymeti onlar taşıyor” diyerek bu ters köşe kararını savunacaktı. Bijoux de Diamants isminde bu high jewellery koleksiyonun 1932 Kasım’ında görücüye çıkmasıyla sadece London Diamond Corporation’ın hisseleri tavan yapmadı, bununla beraber mücevherat dünyası oldukça başka bir stille karşılaştı. 


Gabrielle “Coco” Chanel’in şansa inanması akıl alır şeklinde değil. Kendi yolunu çizmiş, karakteri ve vizyonuyla kendine yer edinmiş bu becerikli iş hanımı, demek nice badireli hayatında elde ettiği sansasyonel başarısına izahat getirmekte zorlanıyor, soruların cevaplarını totem yapmış olduğu rakamlar ve astrolojide arıyordu. Anlaşılan kendine güvenmekten ziyade inanmayı seçmişti ve bir tek da değildi; mantıkla açıklanamayan kabiliyetine iman etmiş başkaları da vardı. Şapka tasarlayarak çıkmış olduğu moda yolculuğunda takvimler 1932’yi gösterdiğinde o çoktan yaşayan bir haute couture ve parfüm efsanesine dönüşmüştü. Ancak büyük bir sorun vardı; Avrupa kıtası Birinci Dünya Savaşı’nı geride bırakmış, şimdi de Büyük Buhran yüzünden yoksulluk, işsizlik ve enflasyonla mücadele ediyordu. Zor zamanların yaratıcılığı perçinleyeceğini düşünen ve durgun sektörü canlandırmak isteyen London Diamond Corporation, müthiş bir inisiyatifle Gabrielle Chanel’e mücevher koleksiyonu hazırlama teklifi götürdü. Snop sosyeteyi imitasyon incileriyle tiye almasıyla malum tasarımcı, koleksiyonu tanıttığı metinde; “Finansal kriz döneminde eğlence unsurları asıl değerlerine indirgenir ve otantik olana gereksinim doğar. Pırlantaları seçtim şundan dolayı en minik boyutlarda en büyük değeri onlar taşıyor” diyerek bu ters köşe kararını savunacaktı. Bijoux de Diamants adlı bu high jewellery koleksiyonun 1932 Kasım’ında görücüye çıkmasıyla ancak London Diamond Corporation’ın hisseleri tavan yapmadı, aynı zamanda mücevherat dünyası fazlaca başka bir stille karşılaştı. 


Chanel’in illüstratör Paul Iribe’den esin alarak tasarladığı ve yakın arkadaşı Jean Cocteau’nun set tasarımıyla Faubourg St. Honoré’deki şahsi malikanesini bir sergi alanına çevirerek sunmuş olduğu mücevherler, imzası hâline gelen yalın haute couture siluetlerinden farksızdı. Bazı mücevher evlerinin bu koleksiyonu protesto etmesine şaşırmamalı; moda tasarımcısının sunduklarıyla piyasadaki klasik tasarımlar oldukca farklıydı. Sarı altın ve platin üstüne beyaz ve sarı pırlantaların dizildiği parçalar, parmağa dolanan ucu açık yüzükler ve soru işareti formlu kopçasız kolyeler benzer biçimde zamanının ötesinde formlara sahiplerdi. Chanel’in korselere duyduğu antipati, kumaş benzer biçimde hareket eden, çatırdayan, dönüştürülebilen özgür ruhlu mücevherlerine de yansımıştı. 


Takımyıldızlarının kolyeye, meteorların küpeye dönüştüğü Bijoux de Diamants, aradan geçen 90 yıl sonra yeni high jewellery koleksiyonu 1932 ile yüceltiliyor. Markanın mücevher kreatif direktörü Patrice Leguéreau Güneş, Ay ve kuyruklu yıldız şekillerine odaklanarak Chanel ile gökyüzü arasındaki görünmez bağı deşifre ediyor. Bunun en sembolik manifestosu, opalden tanzanite çeşitli kıymetli taşların yer aldığı 81 parça arasındaki pırlantalı Allure Céleste kolyenin merkezindeki 55.55 karatlık mavi safir. Bir önceki No.5 isimli koleksiyonundaki 55.55 karatlık elmasıyla konuşulan Chanel, istediği karat rakamlarını keşif ve kesimle böylesine tutturabiliyorsa bir ihtimal de kurucusunun şansı markasına hâlâ yardım ediyordur, kim bilir?

Yorumlar